Son yıllarda, özellikle gelişmekte olan ülkelerde, gıda arz ve fiyatlarında yaşanan oynaklık makro ölçekte politika tasarımını güçleştirmekte. Gıda sektörünün ekonomi genelindeki yaygın etki alanından dolayı söz konusu oynaklık politika yapıcılarının da gündeminde önemli bir yere sahip. Bu oynaklıktan en çok etkilenen grup, gelirlerinin önemli kısmını gıda harcamalarına ayıran dar gelirli hanehalkı olurken gıda sektörü ile ileri-geri bağlantıları olan diğer sektörler de dikkate alındığında, söz konusu oynaklığın etki alanının oldukça geniş olduğu ortaya çıkıyor. Bu nedenle, gıda fiyatlarındaki seviye ve oynaklığı olumlu yönde etkileyebilecek adımların atılması son dönemde politika yapıcıların üzerinde durduğu en önemli konulardan birisi. Bu adımlardan en önemlisi ise tarımda verimlilik artışının sağlanması olarak gösteriliyor. Yapılan çalışmalar (World Bank, 2007; Abbott, Hurt ve Tyner, 2008; Trostle, 2008; Alston, Beddow ve Pardey, 2009; ve Dorward, 2013) tarımsal verimlilik artışının gıda arz ve fiyatlarının seviye ve oynaklığını olumlu yönde etkilediğini ortaya koymakta.
Tarım sektörünün, çoğu ülkede olduğu gibi, Türkiye’de de önemli bir yeri var. Türkiye’de gıda enflasyonunda son dönemlerde gözlenen yüksek seviye ve oynaklık genel enflasyon görünümünü bozmakta, sağlıklı fiyat oluşumunu güçleştirmekte, enflasyon belirsizliğini artırarak fiyatlama davranışlarını olumsuz etkilemekte, enflasyon bekleyişlerinde katılığa sebep olmakta ve para politikasının hareket alanını sınırlandırmakta. Son dönem yıllık TÜFE artış oranlarının ortalamada yüzde 20 ila 30’luk kısmının gıda fiyat artışlarından kaynaklandığı düşünüldüğünde, gıda enflasyonunda seviye ve oynaklığın düşürülmesinin toplum refahının yanı sıra para politikası bağlamında da önemli kazanımları beraberinde getireceği ortada.
Tarımda yüksek teknoloji ve modern ekipman kullanımının üretimde belirgin oranda verimlilik artışına neden olduğu biliniyor. Tarım üreticilerinin gelir yapıları, kendi kaynakları ile ihtiyaç duyulan yatırımları yapmak için yeteri kadar istikrarlı olmadığından, işletme sermayesi ve yatırım ihtiyacı kredilerle destekleniyor. Dolayısıyla, tarımsal üretimde teknoloji ve ekipmana erişimi üreticilerin borçlanabilme kapasiteleri belirlerken bu kapasite tarım bankacılığının gelişmişlik düzeyi ile yakından ilişkili. Gelişmiş bir tarımsal finansman sistemi gerektiğinde üreticiye teknik danışmanlık hizmeti sağlayarak mikro düzeyde ihtiyaçlara hitap eden teknolojik makine-ekipman edinme, verimli arazi alımı, tesis yapımı/modernizasyonu, sulama tertibatı kurulumu ve tohum/fide/hayvan alımı için borçlanma imkanı sağlıyor. Diğer bir ifadeyle, üreticinin uygun krediye erişim imkanına sahip olması tarımsal verimliliği önemli ölçüde artırıyor. Bu nedenle, etkin işleyen bir tarım kredi mekanizmasının kurulması büyük önem taşımakta.
Türkiye’de toplam kredilerin kayda değer bir bölümü tüketime yönelik kredilerden oluşurken, ülke üretimine doğrudan destek olan tarım sektörünün büyümesinde tarımsal kredilerin rolüne yeni yeni dikkat çekiliyor. Türkiye’de tarımsal kredilerde en yüksek pay yüzde 68 ile yıllardır bu alanda var olan kamu bankalarına ait. Geleneksel tarım kredilerinin dışında, çiftçinin ihtiyacına göre tasarlanmış finansman ürünleri ile sektöre giren özel bankalar tarım kredilerinden yüzde 32 pay alırken, yeni bir “özel tarım bankacılığı” kavramının oluşmasına ve tarım bankacılığı kredilerinin de son beş yılda iki buçuk kat artmasına vesile olmuş (Grafik 1). Ancak bankacılık sisteminin toplam kredileri içinde yeni açılan tarım kredilerinin payı halen oldukça düşük. Bu da tarım bankacılığında büyümek için önemli bir alan bulunduğuna işaret ediyor. BDDK verilerine göre tarım kredilerinin (balıkçılık ve ormancılık dahil) toplam krediler içindeki payı yaklaşık yüzde 4, ancak bu orana tarım amacıyla alınan genel ihtiyaç kredileri de dahil. Daha rafine tarım kredisi bilgisine odaklanan Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verilerine göre ise söz konusu oran binde 5 civarında.
Tarım kredilerinin geri dönüş oranlarının yüksek olması da bankaların iştahını artıran önemli bir unsur. 2016 yılı Haziran ayı itibarıyla takipteki krediler oranı tarım sektöründe yüzde 2,4. Aynı oran toplam kredilerde yüzde 3,3, KOBİ kredilerinde ise yüzde 4,2 seviyesinde. Ayrıca, kuraklık, don ve sel gibi iklim koşullarının çiftçiye getirdiği kontrol edilemeyen riskleri bankanın sigorta ettirmesi de finansal derinliği artıracak bir işlem. Sezon başında ihtiyaçların faizsiz olarak karşılanması ve geri ödemelerin hasat döneminde yapılması üreticiyi rahatlatan uygulamalar.
Türkiye’de tarım bankacılığı özel bankalar için göreli olarak yeni, kârlı ve oldukça hızlı gelişen bir alan. Ancak, dünyada tarım üretiminde öne çıkan ülkelerle kıyaslandığında ülkemizde tarım bankacılığının hacminin düşük kaldığı görülüyor. Son 20 yıllık ortalama rakamlara baktığımızda, tarım sektörünün gelişmiş olduğu Amerika, İsrail, İtalya ve Yeni Zelanda gibi ülkelerde tarım sektörüne verilen kredilerin tüm kredilere oranı Türkiye’ye kıyasla oldukça yüksek. Ayrıca, Brezilya, Meksika ve Tayland gibi gelişmekte olan ülkelerde de tarım sektörüne verilen kredilerin toplam krediler içerisindeki payının Türkiye’ye göre yüksek olduğu görülüyor. Dolayısıyla, ülkemizde tarım kredilerinin toplam krediler içerisindeki payının artması için oldukça önemli bir potansiyel mevcut.
Tarım kredilerinde artış yaşanması ise tarım sektörü açısından önemli fırsatlar barındırıyor. FAO’nun 1991-2014 dönemi ve 104 ülke için ülke bazlı verilerini kullanılarak tarım bankacılığının gelişmişlik düzeyi ile tarımsal verimlilik arasındaki ilişkiyi inceleyen Aysoy, Seven ve Tümen (2016) çalışması, tarım kredilerinin seviyesi arttıkça tarımsal verimliliğin arttığını güçlü bir şekilde göstermekte. Grafik 2’de de görüldüğü üzere tarımsal işgücü verimliliği ile toplam tarım kredileri arasında pozitif bir ilişkinin varlığı ülke düzeyindeki ham veri üzerinden rahatlıkla gözlenebiliyor.
Sonuç olarak, ülkemizde modern bir tarım finansman modelinin gelişmesinin tarımsal verimliliği önemli oranda artırabileceği görülüyor. FAO verilerine göre Türkiye’de yeni açılan tarım kredilerinin toplam kredilere oranı son 10 yılda ortalama yaklaşık binde 5 civarında gerçekleşmiş. Sektörde bu oranın yaklaşık yüzde 10’a ulaşması hedefleniyor. Bu hedefe ulaşılması durumunda tarımsal verimlilikte yüzde 100’e varan artışlar yaşanabileceği Aysoy, Seven ve Tümen (2016) çalışmasında raporlanan regresyon katsayılarından anlaşılmakta. Bu bağlamda, tarım kredilerinde etkin bir büyüme stratejisi uygulandığı takdirde tarım sektörünün ülke ekonomisine katkısının oldukça önemli boyutlara ulaşabileceği düşünülüyor. Özellikle, uzman bakış açısıyla üreticiye sağlanacak mikro kredilerin tarımsal verimliliği artırmanın yanı sıra, ülkemizin tarım sektöründeki yapısal sorunlarının giderilmesine de önemli katkı sağlayabileceği öngörülüyor. Bankacılık sektörünün tarım kredileri alanında ürün çeşitlendirmesine giderek tarım üreticilerinin makine-ekipman ve üretim teknolojisi eksiklerini kapamaya yönelik mikro kredilere ağırlık vermesinin sağlanması, tarımda üretkenliği ciddi oranda iyileştirecek bir politika tavsiyesi olarak ön plana çıkmakta.
Kaynakça:
Abbott, P. C., C. Hurt ve W. E. Tyner (2008). “What's driving food prices?” Farm Foundation Issue Report, Farm Foundation, Oak Brook , IL , July.
Alston, J. M., J. M. Beddow ve P. G. Pardey (2009). “Agricultural research, productivity, and food prices in the long run.” Science, 325, 1209–1210.
Aysoy, C., Ü. Seven ve S. Tümen (2016). “Agricultural credits and agricultural productivity: Cross-country evidence.” Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, Yayımlanmamış Çalışma.
Dorward, A. (2013). “Agricultural labor productivity, food prices, and sustainable development impacts and indicators.” Food Policy, 39, 40–50.
Trostle, R. (2008). “Global agricultural supply and demand: Factors contributing to the recent increase in food commodity prices.” Outlook Report No. WRS-0801, Economic Research Service, U.S. Department of Agriculture , Washington , DC , May.
World Bank (2007). World Bank Development Report 2008, World Bank, Washington, DC.